31 Ekim 2010 Pazar

yalnızlık katil midir mağdur mudur ?

insanlar niye yalnızlığını şiir yapıyor veya şarkı ?
yalnızlığın romanı olmaz mı ki ? garcia marquez i ayrı tutarım ama yalnızlığın polisiye bir roman haline sokmak gelmedi mi kimsenin aklına...hadi ben deneyeyim (aslında çoktan denemiştim).

siyah ışığı prizmadan geçirdim kendimi gördüm

birden karardı benim tenim...
normalde gökkuşağının bütün renklerine sahibimdir, her rengi beraber verdiğim içindir böyle kara gözükmem.

hadi diyelim ki sen yoksun

herşey beyaz olsaydı keşke...ırkçı değilim, hatta bu suçlamayı kanıtlamak için doğarken esmer olmayı seçtim...ama bir esmere de en çok beyaz yakışmaz mı zaten ?
şu duvar, şu masa, şu dolap beyaz olsa...ve ben bunların hepsini beyaz bir düşünceyle görsem...etraftaki beyazların yoğunluğundan seni fark edemesem...ve sen gittikçe beyazlarda kaybolsan, yani sen olmasan ?

kötü zaman müşterisi

kötü zamanları çıkartınca pek de bir şey kalmıyormuş hayata dair, sonra gelen iyi zamanların bir anlamı kalmıyormuş...ve sen kötü zamanda, yoklukta çıka gelen nazik müşteri; sayende sevdim ben bu odaların karanlığını...belki de sana kiraladığım odanın anahtarını saklamalı bir daha hiç çıkarmamalıyım...karanlığa gömmeliyim bu odayı, sen hala orada varmışsın gibi hiç temizliğe gitmemeli, gezdirmeye yeni müşteriler getirmemeliyim...
bu da ne şimdi ?
hayır yanlış anladın, gittiğini veya gideceğini düşünmüyorum; sadece yanıma taşındıktan sonra neler yapabileceğimi planlıyorum...

açılış bitti...

insan kendisini nerede huzurda hissediyorsa oralıdır...
kimi bursalıyım der kimi bilecikli; ben odalıyım...bu odam da kendimi çok güçsüz ve huzurlu hissediyorum (!)
güçsüz olduğum için huzurlu değilim, güç kullanmaya gerek duymadığım içindir bu huzurum.yoksa güçlü olmanın getirdiği huzuru da bilirim; odadan odaya değişen...en çok da ilkokul yıllarımın vazgeçilmezi olan müdür "oda"larının...
bu odayı inşa edeli çok oluyor aslında, sadece kurdelesini yeni kestik; abc partisinin başkanı eşlik etti açılışa.açılışa katılacak bir başkan bulmam tam 21 yılımı aldı ama olsun geç olsun güç olmasın.hem bak nostaljik gözüküyor çok, hala 1989 un takvimi asılı duvarda...

fazla yazmamak gerek...

bu sefer yakaladım, kaçmasına fırsat vermiş olmama rağmen...aslında ne ben anladım onun geldiğini, ne de o farketti yanlış yola girdiğini...neyse sonuçta burada ve yazıyorum...gidişini isterim aslında; güzel bir hayat kurmasını, başkasıyla yaşlanmasını...bazen ne kadar çok özlesemde, ne kadar çok sevsemde zorluk çektirdiği anlar çok daha fazla...sanırım en doğrusu uzak kalması benden bu "bir şeyler yazma" dürtüsü...

breathe right burun bantları...

yeah gençler,

malum uykuda horlama sorunum olduğu ve bunu da utanmadan söyleyebildiğim için şimdi çözüme gelelim...

ilk önce eczaneye gidip wget komutu ile breathe right burun bantlarından var mı demeyin...şahsen ben aldım ve kullandığım zaman itibari ile hiç bir faydasını görmedim daha...hala horlama sorunum devam ediyor ve hala burundan nefes alma güçlüğü çekiyorum...benim biraz anatomim bozuk bir de onu da belirteyim ne olur ne olmaz...bir de sabaha karşı bant taş gibi oluyor can yakmaya başlıyor...

neyse ben zerre memnun kalmadım, yatarken tak sonra tekrar horla...kötü...

yaparım bilirsin...

bir mesajla ölebilirim de, eksik bir sıfatla eksilebilirim de...

açtım gitti...

bu sadece bir açılış konuşması olacak.
kürkü için öldürülen hayvanları savunmaya halim kalmadı zaten, hemen açılışı yapıp gitmek istiyorum herkes gibi.bu kalabalıkta onları ayakta fazla tutmadığım için minnettar kalacaktır bana, eminim...ilk önce söze işsizlik ve eğitimle başlarsam afrikalıların tepkisini alırım ve bu dış ilişkiler için hoş olmaz.peki sınır bütünlüğü desem bağımsızlık desem iç ilişkilerde ne kadar bir serzeniş olabilir ki ? bir tane olsa bile tadım kaçar; bu da olmaz...insanlara nasıl hitap etmeliyim, kendi ilişkimi anlatsam ne olur acaba? oradaki anne-çocuk ların arası açılır o zamanda...en iyisi kurdeleyi kesip

- dünya barışı

dilemek...kahretsin amerikanın tepkisini aldım, bir daha ki seçimlere emekli olmam şart oldu...

23 Ekim 2010 Cumartesi

google hatırlatıcı sanırım...

yeah gençler,

demin gmail de sol sekme de "görevler" diye bir şey gördüm, tıkladım yapışkan notlar gibim bir şey çıktı...çokta hoşuma gitti hemen bir tane dolum yaptım, yapıştırdım falan...çok güzelmiş bol bol kullanın şu google nimetlerini...

22 Ekim 2010 Cuma

avrupada deli dana bitti mi ?

yeah gençler,

malum hepimiz bir zamanlar bu hastalığı çok duyduk...hatta avrupadan hayvan ithalatını kesmemize sebep olan hadise budur...

deli dana şöyle bir hastalıktır; hayvanda varsa 2-8 yıl arası sürer belirtilerin gözükmesi...yani hayvanda olabilir ama belirtilerini göstermesi çok uzun zaman alır...besi hayvanları erken yaşta kesildikleri için bu hayvanda bu hastalık varsa bile öğrenme şansımız olmuyor, ve soframıza geliyor...bu hastalığın varlığını anlamamız şu an için mümkün değil, sadece sofralarda ölen vatandaş sayımız artınca şüphelenmeye başlarız...

sorabilirsiniz şimdi avrupa da kaç kişi deli danadan ölüyor yılda diye; inanın bilmiyorum ama bu riski almaya değmez...

dışarıda et yeme endişesi

yeah gençler,

malum et fiyatlarından haberdarız ve bu işletmelere yeterince yansımış durumda, 20 milyondan aşağı fiyatta sucuk almak bir yana dursun 10 milyondan aşağı dışarıda yemek yemek iyice endişe yaratmaya başladı...

bugün zorlama sonucu kfc de tavuklu bir şey yedim lanet olsun ki tadı rezaletti, o kadar çok satış yapan bir yerin etleri bayattı şuydu buydu demiyeceğim tabii ki, her türlü yetiştirmek için arkadan yenileri kesiliyordur ama tadı çok kötüydü bea...ama o kadar tüketimi olan bir işletmede de o kadar erken yetişen bir ırk geliştirip bir de onu canlı ağırlığı fazla kazansın diye kim bilir nasıl besliyorlardır ve o kadar sıkı bir yetiştirme modelinde illa bayağı ölüm oluyordur, onlarda kostik e batırılıp tekrar kızartılıyordur...ama bunlar tamamen benim uydurmam olan şehir efsaneleri ama bilmiyorum o tavukların hali bana hiç güven vermedi...neyse siz beni dinlemeyin benim damak tadıma güven olmaz belki siz beğenirsiniz ama kötüydü lan tadı işte yalan mı söyleyeceğim...

kırmızı ete gelince daha bir korkuyla yaklaşıyorum, 10 milyon altında pideli köfte yemiyorum...bu fiyat kotası bir güvence midir bilmiyorum ama 10 milyon altında kırmızı et olmaz diye düşünüyorum; hele ki hayvan fiyatları ortadayken...bir de kırmızı et piştikten sonra olsun veya kesildikten sonra olsun labarotuvara göndermeden ne eti olduğunu anlayamazsınız (çok zor)...yani bunları bildikten sonra insan daha bir korkuyor...

bu kadar...

16 Ekim 2010 Cumartesi

ubuntu forumuna işiniz düşerse...

yeah gençler,

malum arada bir türk ubuntu forumuna bakıyorum, çok bilgili insanlar var tabii ama yönetimde bulunanlar tam bir mal...adamların hayatı kural olmuş...biri bir şey sorar 3 kişi gelir arama, yap konu yanlış yerde hebele hübele diye adamı linuxtan soğutuyorlar...lan mal o adam ubuntu kurduysa elbette forum kültürü vardır, sorunu aratıp çözemediği için konu açmıştır...yönetimdeysen o boku yediysen o çocuğun başlığını taşı, editle sonra cevapla...

bir de en çok güldüğüm şey de 1-2 tane komut ezberlemişler, özellikle alt kademe yönetimindekiler...her sorunlu başlıkta şunların çıktısını ver (lspci, top vs) derler kaçarlar...çocuk verir ama o yönetim malları bekler ki başkası gelip cevaplasın...adamlar tamamen ezberden konuşuyorlar, sorun nasıl çözülür falanmış filanmış alternatif üretmeye kafaları çalışmıyorlar...

bilgili insanlar var yok değil ama onlar da bıkmış sanırım, pek sallamıyorlar...orada 234675328746523 mesajı olan bir dallama var, adam o kadar mesaj yazmış ama hala bir bok öğrenememiş ve herkes onun bir şey bildiğini zannediyor ona yanıyorum...bir de forumda aktif olan bir başlık var ki; benim 2008 de yazdığım bir döküman...komple copy-paste nihahaha...neyse gençler adamlar mal işte...

hadi bay bay...

hayvanların verimleri nasıl arttı

yeah gençler,

önceki yazımda doğada sadece yavrusuna yetecek kadar süt üretirken, ineklerin günde nasıl 40 litrelere çıktığına değineceğim...malum bildiğiniz gibi ineğin süt vermesi için ilk önce doğum yapması lazım, doğan buzağı ilk 5 gün kadar annesinden süt emer geri kalanı allah kerim, çünkü sonra sütün ekonomik yararı olduğu için buzağıyı ne kadar erken sütten kesersek o kadar iyi olur...ineğin 300 günlük bir laktasyon dönemi vardır, bu süre boyunca süt verecektir ama gel gör ki nasıl oldu lan bu...

bildiğiniz gibi her ırkın kendine has özellikleri vardır; kiminin süt verimi yüksektir, kiminin adaptasyonu yüksektir, kimi yemden daha çok yararlanır falan filan...
insanların bu hayvanların insanlara yararını anlayışı çooook eskiye dayanır ve direk bir evciltme sürecine girerler...sonra bunları aralarında çiftleştirmişler falan...çok verimli ile yemden daha iyi yararlanan çiftleşmiş sonra doğan yavru %50 şekilde yemdem hem iyi yararlanan hem de ikisinin ortalaması bir süte ulaşmış sonra bunlar melezlenmiş derken hayvani boyutlara ulaşılmış...tabi burada çevre şartlarını unutmayalım, onlar da ne kadar iyiyse inek genotipini daha iyi bir şekilde kullanabilir...sadece inek değil, el alışkanlığı inek der oldum; yoksa keçi, koyun, tavuk vb. hepsi için geçerlidir...

işte gelinen hayvani boyut; belgian blue

http://www.youtube.com/watch?v=Nmkj5gq1cQU

15 Ekim 2010 Cuma

hayvan üretiminde etiklik

yeah gençler,
malum bölümüm gereği bu hayvan yetiştiriciliği konusunda ortalamadan biraz daha fikir sahibiyim...şimdi gençler bir inek günde 30-40-50 litreye kadar süt verebiliyor, peki eskiden sadece yavrusuna yetecek kadar süt üreten inekler nasıl bu hale geldi; hayvan ıslahı ile, el altında seleksiyon şansı verilerek...yani insanların direk genlerine müdahalesi olmadı bu hayvanların, komplo teorilerine gerek yok...ama olur mu olur neyse...konumuz bu hayvanların yetiştirilmesi...günde 30 litre süt veren bir inek kesinlikle şeker hastasıdır...yazık lan...o önümüze gelen tavuklar, yumurtadan çıktıktan sonra 40 gün içinde o büyüklüğe geliyor, kemikler gelişemeden ağırlığı 2.2-2.4 oluyor bu broiler tavuklarının...ayakları artık onları taşıyamıyor gel gör ki popo üstü düşüyorlar...bunlar ne kadar etik sorarım gençler size...tavukların yumurtlamasın diye 22 saat ışık verilmesi, sığırların şişmanlasın diye mısıra dayatılması ne kadar etik olur...
hele ki kurban bayramlarında görülen o lanet görüntüler de yok mu?

daha fazla anlatasım gelmedi aslında yav...

neyse sorunun nasıl çözüleceği konusunda bilgi sahibi olmak isterseniz, sanırım çözemeyiz yoksa insanlar aç kalır...türkiye de haftada 50 milyon tavuk kesiliyor...bir de o yediğiniz burger, nugget falan nereden yapılıyor bilmek istemezsiniz...kilosu 2 milyona da tavuk olmaz...ölen veya arta kalan parçaları ezip birleştiriyorlar, veya kostik çözeltiye batırıp önünüze getiriyorlar...

peki bakanlık ne yapıyor; et ithalatı (hayvan ithalatı değil) yapıyor gayet yanlış bir şekilde, denetim desen zaten yok...türkiye de ilk defa tarım bakanı bir veteriner oluyor ve ilk defa bu kadar hastalık geçiriyor ülkeyi...ülkenin asya da kalan kısmı komple şap hastalığına yakalanmış...istanbulun asya tarafından kurbanlık alan avrupa kıtasına geçiremiyor...çünkü şap hastalığı sadece trakya da kontrol altına alınmış durumda...

dediğim gibi gençler, koyun ve keçi sayısını arttırmadan daha çok ahlaksızlığa maruz kalacağız...

11 Ekim 2010 Pazartesi

remove unnecessary files on ubuntu

yeah gençler,

ubuntu da gereksiz dosyaları silmeyi anlatacağım ama anlatılacak pek bir şey yok aslında...

konsola gelip; sudo apt-get install bleachbit yazıp enterlayın, daha sonra da sudo bleachbit deyin yine konsola...gördüğünüz arayüzde silmek istediklerinizi işaretleyin ve vurun gitsin...ben demin 20 saniye süren bir işlem sonucu 1.3 gb lik yer açtım...

hadi bileğinize kuvvet...

10 Ekim 2010 Pazar

"N: Ignoring file **********" notices

yeah gençler,


Ignoring file 'opera.list.distUpgrade' in directory '/etc/apt/sources.list.d/' as it has an invalid filename extension
Ignoring file 'opera.list.save' in directory '/etc/apt/sources.list.d/' as it has an invalid filename extension

tarzı şeyler alıyordum konsoldan, biraz can sıkıcı şeylerdi derken çözümü vereyim siz de bende kurtulayım...

sudo sh -c "echo 'Dir::Ignore-Files-Silently:: \"(.save|.distupgrade)$\";' > /etc/apt/apt.conf.d/99ignoresave"

olduğu gibi konsola kopyalayın, enterlayın canlar...

Türkiye deki hayvancılık sorunu

yeah gençler,

sosyal konulara değinmenin vakti de geldi artık...
türkiye de kırmızı et sorunu yoktur, bariz hayvancılık sorunu vardır.ithal canlı hayvan getirmek sadece geçici çözümler sunar bize, onları kestik mi tekrar sorun başlar...sorun türkiyedeki hayvan sayısını arttırmaktan geçer ve bunu özellikle güneydoğu daki küçük işletmelere destek olmakla başarabiliriz...türkiyede hayvancılığın garantisi oradadır, büyük işletmeler en küçük bir zararda veya kendilerince ufak gördükleri bir karda işletmelerini direk kapatır ama küçük işletmeler; cefakar ahmet amca, fatma teyze sığırını koyununu beslemeye devam eder...

bir de 80 lerden beri uygulanan yanlış politikalar besi hayvancılığını kamçılarken yakın zamandaki süt tozu ithalatı, süt sığırcılığınıda baltalamaya başladı...süt tozu ithalatı bizim işletmelerimizde üretilen sütün fiyatını bayağı düşmesine neden oluyor ki, sütten kar edemeyen üretici sığırını kesime yolluyor...direk üreyen hayvan kesime gidiyor, dalı değil ağacı kesmiş oluyoruz...

bir de koyun ve keçiye gerekli önemi tekrar vermemiz gerekiyor, sadece sığırla bu iş olmaz...sığır sayımız avrupa da 4. büyüklükte ama onları kullanımımız afedersiniz bok gibi...30 yılda ürettiğimiz süt sadece 100 bin ton artmış...koyun ve keçi türkiyenin et garantörleridir, dünya da bu türlere bir rağbet varken türkiyede bunları baltalamaya yönelik bir çalışma var...keçi sütü anne sütüne en yakın süttür...

insan günlük yaşamında %40 hayvansal gıda tüketmesi gerekir ama gel gör ki biz %10 u zor geçiyoruz ulan :@

çözüm olarak ben derim ki; (kimsenin umrunda değil fikirlerim biliyorum ama :P ) sü ttozu ithalatı hemen yasaklanmalı, ve doğru hayvancılık politikaları ile çiftçiye gerekli destek verilmeli...2 yılda koyun ve keçi sayısını 2 katına çıkarmamız mümkün...

neyse gençler öyle işte...

ubuntu netbook remix 10.10

yeah gençler,
malum yükseltme yaptım ama gel gör ki yeni arayüz çok kullanışsız arkadaş...benim saatin yanında hava durumunu gösteren hedem de kaybolmuş daha eklemeyi beceremedim...bir de disk partlarını nautilus u açıp sol sekmeden ulaşıyorum...başlatıcıya eklenir mi denemedim gerçeği ama olsun o da ayrı bir sorun...biraz yavaş mı buldum ne hem...bir de sikimsonik hatalar alıyorum kızıyorum bu duruma ben...başka bir sorun yok gibi...bir de fizy mood/sakin modu süpermiş hea...

unutmadan ilk kurduğumda netbook-launcher ı sildi salak, ama

sudo apt-get install ubuntu-netbook

demeniz yeterli tekrar masaüstü yöneticisi bulmanız için...

how to connect wireless with rtl8192se ubuntu (crea minic)

yeah gençler,

malum benim crea minic u100f de ubuntu wireless problemi yaşanıyor...
bende şöyle bir yöntem buldum anlatayım bitsin olay...

ilk önce sitesinden tar.gz yi çekiyoruz ama hangisini çekiyoruz veya link versene demeyin bulmakla uğraşmak istemiyorum...sonra tar gz yi bir yere çıkartın ve içine konsolla ulaşıp sırası ile şu komutları verin...

1- make
2- mv ./HAL/rtl8192/r8192se_pci.ko ~/.
3- sudo modprobe -r r8192se_pci
4- sudo insmod ~/r8192se_pci.ko

şimdi wireless ile nete bağlanması gerek...artık pc her açıldığında fn tuşundan wireless ı aktif edip 3. ve 4. kodları sırası ile terminale yapıştırmanız yeterli olacaktır...

alt-f2 doesn't work on unr 10.10

yeah gençler aramız uzun gerçekten,

dün ubuntu netbook remix i 10.10 a çıkardım ama baktım ki alt-f2,f1 çalışmıyor dellendim tabii bende...hemen çalışmalara girdim nasıl çalıştırırım diye bir bok bulamadım...

öyle işte maksat yazı yazmak olsun...
güncellemelerde düzelir umarım...